Yoga İle Daha Verimli Bir Yaşam Sürebilir miyiz?

Yoga İle Daha Verimli Bir Yaşam Sürebilir miyiz?

Batı’da artık bir egzersizden çok yaşam stili haline gelen Yoga, aydınlık ve şefkatle yüklü bir yaşam sürdürmek isteyen kişileri kendine çekiyor.

2000’lerin başında tanıştığım Hatha Yoga, ilk başta zor bir yol gibi gözükmüştü gözüme. Neticede denge, güç ve esneklik gerektiren yüzlerce pozun arka arkaya sıralandığını biliyordum. Farkında olmadığım şey, onları asıl anlamlı hale getirip birleştirenin nefes ve zihin üzerindeki kontrolümüz olduğuydu. Kontrol belki de durumu anlatmak için en doğru kelime değildir. Çünkü kontrol denildiğinde Batı zihninin her şeyi alıp parçalara bölüp yönetme güdüsü akla geliyor. Amaç koymak, bir şeyleri, önceden kurgulanmış planları yürürlüğe geçirmek, dizginleri kontrol altına almak… Gördüm ki bu yaklaşım Doğu Yaşantısıyla yoğurulmuş Yoga’nın felsefesiyle nadiren uyuşuyor.

Anahtar kelime bırakmak, teslim etmek…

Kişi kendi değer yargılarına göre oluşturduğu yaşamı mutlak gerçeklik olarak niteleyip, yol alırken, karşısına gelen her türlü olayı, insanı, duyguyu, kediyi ve uçuşan yaprağı bile belirli bir kalıba sokmaya çalışıyor. Onların asıl doğasını, içinde taşıdığı anlamı fark etmekten uzak bu yaklaşım da onun huzurunu kaçırıyor, uykusundan ediyor. Neden? Çünkü zihni daima takılıp üstünde kökleneceği bir zemin arıyor. Bu zemini de buluyor.

Bulutlara şekil verebilir misiniz? Onların rengini değiştirebilir misiniz? O halde?

Neden zihnimizden geçenleri şekillendirmeye çalışıyoruz? Neden kendimizi ve herkesi düşünce kalıplarına sokmaya yelteniyoruz? Şekilsel bir tutumla, onu anladığımızı söylüyoruz kendimize. Ama anlıyor muyuz gerçekten? Yoksa anladığımızı mı düşünüyoruz?

Seneler geçtikçe, meditasyonlar, yoga akışları (Vinyasa) ve Chi çalışmaları, bu sorulara makul bir cevap bulabilmemi sağlar demiştim. Gördüm ki daha yeni ve derin sorulara sevk ediyor. Sorguladığınız şey sizin kendi doğanızsa, gerçek olarak nitelendirmeye alıştığımız şeylerin altındaki taş kaymaz mı? Belki de olması gereken budur: her şeyin üstüne geldiği temellerimizi tekrar gözden geçirmek, bununla da kalmayıp yeniden yaratmak.

Köklerimize dönüp kendimizi yeniden tanımladığımız Yoga, günümüz için birçok açıdan mükemmel bir vakit değerlendirme aracıdır. Günlük hayatın çelişkili karmakarışık girift bir hal alan bilgi akışı ile baş etmek, vicdanımızı rahatlatan ve hür kılan anlatılar ve örneklerden yararlanmak, bunu yaparken, bedenimizin sağlıklı bir şekilde terleyerek toksinlerden kurtulduğu fiziksel akışlardan geçmek, sekiz saat veya daha uzun süreler boyunca bilgisayar başında geçiren bizler için ideal gözükmektedir.

Ama burada bile kalıplar karşımıza çıkacaktır. Kendimizi dönüştürmek istediğimiz rol figürümüzden eğer fiziksel ve zihinsel anlamda uzak hissediyorsak, yaptıklarımızın işe yaramadığı veya yeterli gelmediği hissine pekala kapılabiliriz.  Bu geçici bir yanılsamadan başka bir şey değildir. O pozu yapamıyor olmamız, meditasyona oturduğumuzda zihnimizin düşüncelerle dolup taşması, her zaman diş macunu reklamlarında oynayan oyuncular gibi mutlu mesut görünemememiz, bizim esas doğamız hakkında en ufak bir şey ifade edemez. Yaşamın böyleselliği burada da mevcuttur: bütünü parçalara ayırıp, kusur aradığımızda mutlaka görürüz. ‘Mükemmel Yogi’ kavramı ile pompalanan Instagram paylaşımları, sözde eğitmenlerin ‘Mutlu ol ve Mutlu Kal’ söylemleri, ellerimizde sihirli değnek varmışçasına ‘yap olsun’ yaklaşımlarının nihai sonucudur bu durum. Gerçekten mükemmel olan, kişinin kendini her haliyle kabul edip hareket edebilmesidir. Ilıman düşünmek, kendini bırakmak, zihinden ve bedenden geçen hislerin ayırdında olmak ama onları kontrol çabasına girmemek belki de en doğru yaklaşımdır. Böylelikle o mükemmeliyetçi zihni kenara bırakabilir ve yaşamımızın asıl potansiyelini keşfedebiliriz.

Gerçek sevgi ve ılımlı bir tutumla…

Özber Çin

(11.12.2017)

Ücretsiz bilgi almanız için sizi arayalım!